Savaş, deprem ve sosyolojik sebeplerle anavatanlarından ayrılmak durumunda kalan insanlar göç ettikleri diyarlarda kendi kültürlerini yaşatan diğer insanlarla aynı ortamda yaşamayı tercih ederler. Bu insanlar; birbirlerine güç verirken bir nevi vatan hasretini minimize ederler.
Yurt dışında çalışmaya giden Türk işçilerinin durumu da böyledir. Aynı mahallelerde, aynı apartmanlarda yaşamayı tercih ederler. Sokağa çıktıklarında kendileri gibi birini görmek içlerindeki yabancılık duygusunu azaltır.
Asıl travmayı gurbette yalnız olanlar yaşamaktadır. Onlar çaresizliklerini yaşayarak yok olup giderler.
Bugün; İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun düzenlediği “2. Uluslararası Kadın Oyun Yazarları Festivali” kapsamında seyirci ile buluşan ve “yalnızlık ve gurbet” konularına değinen iki farklı oyundan söz etmek istiyorum.
Her iki oyunu da izlerken yüreğimiz burkuldu. Empati yaptık, içimizde yumrulaşan sıkıntılı durumu gönül ışığına dönüştürmek için çabaladık durduk.
Birinci Oyun Tataristan’tan. Galiasgar Kamal Tatar Devlet Akademik Tiyatrosu’nun sergilediği “Yabancı” adlı oyun bizleri hüzne boğarken düşünmeye zorladı. Sombel Gaffarova’nın oynunu Farid Bikchariaevv sahneye koymuş.
İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyet ordusunda savaşırken Almanlara esir düşen Tatar asıllı bir askerin savaş sonrası ülkesine dönemeyişini konu edinen oyun savaşın karanlık yüzünü bir kez daha gözler önüne sermekte.
“Savaşta ölmedikleri” için kendi ülkelerinde “hain”, yeni bir hayat kurmaya çalıştıkları Almanya’da ise şüpheli bir yabancı olmanın sancıları bu konumda olan askerlerin bir ömür kurtulamadıkları trajik bir sarmala dönüşür.
Doğup büyüdüğü coğrafyanın hafızasına yüklediği kodlar kahramanımızın hafızasında canlı dururken yeni vatanındaki kazanımları da zamanla hafızasının bir başka köşesinde yer bulacak ve iki farklı birikim çatışıp duracaktır. Ne gerçeklerden kopulabilecektir ne de hayallerinden. Bizler onun yüreğinden dışa vuran sessiz çığlığı hissederken onunla beraber gerçekle hayal arasında gidip geldik.
Oyunda iki öge dikkatimi çekti. Birincisi savaşın karamsarlığına inat insanın iç dünyasını aydınlatan açık renk dekor, ikincisi de dans ve şarkılar.
Tiyatroda sözü geride bırakan görsel etkisi kuvvetli sahneleri oldum olası sevmişimdir. Bu oyundaki dans ve şarkılar beni çok mutlu etti. Diğer seyircileri de mutlu etmiş olacak ki oyun sonundaki alkış seremonisi normale göre kat kat fazla sürdü.
Bugün “Uluslararası Kadın Oyun Yazarları Festivali” kapsamında söz edeceğim ikinci oyun Türkiye’den.
Zehra İşpiroğlu’nun yazdığı “Lena, Leyla ve Diğerleri” isimli oyunu Devlet Tiyatroları’nın oyuncu kökenli yönetmenlerinden Ayşen İnci sahneye koymuş. Oyunun bir kadın kahramanı daha var. Oyuncu Filiz Demiralp.
Bu muhteşem üçlünün ortaya çıkardığı eser bizleri değişime ve düşünmeye zorladı. Zaten sanatın amacı da bu değil midir? “Düşündürmek ve değişim”.
Oyun hepimizin benzerlerine aşina olduğu yalın bir hikaye üzerine kurgulanmış. Aşık olduğu Türk genci Mustafa’nın evlenme teklifini sevinçle kabul ederek Türkiye’ye gelip İstanbul’un bir kenar semtinde yaşamaya başlayan Lena’nın yaşadığı hayal kırıklığı anlatılırken bizler Türkiye’nin çok da konuşulmayan bir gerçeği ile yüzleşmiş olduk.
Aşk, saygıyı hak eden insani bir durumdur. Milliyeti, etnik kimliği, inancı yoktur aşkın. Bir virüs gibi bulaştı mı adeta kör eder insanı. Öngörülerinizi kaybeder, her problemin üzerinden geleceğinizi hayal edersiniz. Oyundaki kahramanımız Lena’da öyle düşünmüş olmalı ki ilk görüşte aşık olduğu Mustafa’nın peşine takılıp gelmiş Türkiye’ye. Ne var ki hayal ile gerçeklerin arasında kocaman bir uçurum olduğunu öğrendiğinde çaresizliğin sarmalında bulacaktır kendisini.
Toplum dinamikleri ve mahalle baskısı devreye girer. İlk önce adını değiştirirler Lena’nın kendisine sormadan. Leyla(!) olur. Adı değişmekle kalmaz, kimliğini oluşturan tüm geçmişinin ve değerlerinin unutması istenir ondan. Yeni hayatına alışmaya çalışırken hep gençliğinde hayal ettiği güzelliklerin bir gün gerçekleşeceği düşünden vazgeçemez bir türlü.
Asıl acı olan; aynı evi paylaştığı aile bireylerinin tutumu değil; sevdiği adamın onu umursamaz oluşudur. Hapishaneye dönüşen evinde herkese ve her şeye yabancı olduğunu kabullenmek istemese de yabancıdır. Gençliğindeki Lena gelir gözünün önüne zaman zaman. Lena; Leyla kimliği ile Lena’yı kıskanır. Lena umut doludur. Leyla ise adeta bir solucana dönüşmüştür. Oysa Lena’yı da Leylayı da çaresizliğe iten kendisini aşırı teslimiyetçiliğidir.
Çocukları olur Leyla’nın. Gitgide kendisine yabancılaşan, Leyla’yı daha da yalnızlaştıran çocuklar. Umudu tükenirken sığınacağı tek şey eskilerden yüreğinin bir kenarına sakladığı umut kırıntılarıdır. O, zaman zaman tanıdık türkü ve melodilerle içini boşaltırken bizler bu coğrafyanın bu kadar hoşgörüsüzlüğe hangi ara büründüğünü sorgular olduk.
Oyunun rejisine gelince… Ayşen inci her zamanki naifliğini yitirmeden kocaman bir dünya serdi önümüze. Küçücük sahne bazen bir yatak odası, bazen bir ofis kimi zaman da Türkiye’nin farklı köşelerinden varoşlar olarak canlandı gözümüzün önünde.
Yazarı, yönetmeni ve oyuncusuyla bir olup bizlerin yüreğinde umut ışığı yakmayı başaran bu üç Cumhuriyet kadınını kutluyorum.
Gerek “Yabancı” gerekse “”Lena, Leyla ve Diğerleri” oyunları farklı coğrafyalarda farklı hikayeleri anlatsalar da ben de aynı duyguları uyandırdı Yıldırım Gürses’in Kemâlettin Kâmi Kamu’nun şiirinden besteleyip yorumladığı “Gurbet” şarkısını mırıldanır oldum. Bir süre de gider böyle.
“Gurbet o kadar acı ki ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde
Ne bir arzum ne emelim, yaralanmış bir elim.
Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde
Eriyorum gitgide, elveda her ümide
Gurbet benliğimi de bitirdi bir içimde
Ne bir arzum ne emelim, yaralanmış bir elim
Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde.”
Yorum yazarak Haberlisin Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haberlisin hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haberlisin editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haberlisin değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haberlisin Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haberlisin hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haberlisin editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haberlisin değil haberi geçen ajanstır.